Doğayı Korumanın Anlamı – Masanobu Fukuoka
Otların ve ağaçların Tanrı olduğunu açıkça kavradığında ilk fark ettiğin şeylerden biri de “doğayı koruma” kavramının yanlışlığı oluyor. Doğayı tahrip etmenin Tanrı’ya ihanet etmek olduğunu söylemeye gerek yok elbette ama “doğayı koruma” ifadesi de insanın zaten doğadan ayrı ve onun karşıtı olduğunu ima ederek hatalı bir görüşe dayanmış oluyor.
Bunların ikisi aslında birdir ve bir olarak yaşamalıdır. Doğa ve Tanrı’nın birbirinden ayrıldığı, insanların Tanrı’yı unuttuğu ve doğaya sadece bir madde muamelesi yaptığı, aşırı çoğaldığı ve canlıları sırf canları istedi diye böylesine kolaylıkla öldürdükleri ve doğal dünyayı yok ettikleri günümüz gibi bir dönemin daha önce eşi benzeri olmamıştır. İnsan türünün davranışlarının sadece madden değil manen de intihara meyilli olduğu aşikârdır.
Şimdi otların ve ağaçların Tanrı olduğunu doğruladığıma göre korkusuzca bağırabilirim. Tanrı’da kurtuluşu aramak yerine şimdi yapmamız gereken şey Tanrı’ya yardımcı olmaktır. Tanrı’ya ibadet ederek doğayı korumak Tanrı’ya yardımcı olmak ve Tanrı’nın işine dosdoğru katılmak demektir.
Şimdi herkesin karşısına geçip avaz avaz bunu bağırabilirim. Ve ister evet olsun ister hayır, cevabınızı duymaya da hazırım.
Meşeyi kesip devirmeyin çünkü o Tanrı’dır. Kayını kesen adam olmaktansa ağaçları koruyan mütevazı insanlar olalım. Kutlu insanlar olalım. Burası Tanrı’nın kumsalıysa eğer, buranın beyaz kumlarını ve yeşil çamlarını mahvetmeyi bırakıp Tanrı’nın kumsalında çocuklarla oyunlar oynayalım. Balinanın kanının Tanrı’nın kanı olduğunu anladıysak balinaları öldürmeyi bırakalım da onu masmavi denizleri koruyan bir tanrı sayalım.
Yeryüzünü katlederek şeytana aracılık edeceğimize hepimiz Tanrı’ya yardım eden melekler olmayı dileyelim. Yeryüzünü yeniden tanrıların ellerine emanet edelim. Şu yeryüzünde çiçekler açıyor, kelebekler dans ediyor ve kuşlar şarkı söylüyor. Bundan öte bir cennet yok. İnsan daha ne bekleyebilir ki? İnsanın ve Tanrı’nın yeniden doğuşu yol kenarında otlar ve ağaçlarla konuşmaya başladığımızda başlar. Geri kalan her şeyiyse Tanrı’ya emanet edebiliriz.
Bizim dindarlığımız doğaya ibadet etmek ve her bir otu ve ağacı korumak olacaktır. İnsanın önünde uzanan iki yol var ve ister politikada olsun ister ekonomide isterse de kültürel faaliyetlerde hakikatin yolu şaşmaz. Kafa karışıklığımızın git gide arttığı şu günümüz dünyasında çözüm yolu açık seçik ortadadır aslında. Mesele insan türünün hangi yoldan gitmeyi seçeceği. Geçmişte bir kurtarıcı çıkıp gelmedi ve gelecekten de bir kurtarıcı beklemenin anlamı yok. Her çağın kurtarıcısı aslında apaçık karşımızda durmaktadır. İnsanın budalaca bilgisini cilalayarak Tanrı’yı aramasına daha fazla gerek yok, görünmez bir Tanrı’yı arayıp ona dualar etmek de gereksiz. Gözümüzün önünde duran her bir otun ve ağacın Tanrı olduğuna inanmalı ve doğanın takdirine göre yaşamalıyız.
Yol kenarında açan bir çiçek gibi, çiçeğin üstünde kanatlarını çırpan kelebek gibi, kelebeği kovalayan bir yavru köpek gibi biz de kuşların şarkılarına eşlik edip yusufçuklarla dans etmeli ve oyunlar oynamalıyız. Bu dünyadaki her şeyin Tanrı olduğunu anladığımızda insanın tüm acıları son bulacak. Her şeyi Tanrı’nın mükemmelliğine emanet edeceğiz. Hepsi bundan ibaret. İnsanların şimdi seçmek zorunda olduğu yol işte bu.
Masanobu Fukuoka
Çeviren: İnan Mayıs Aru